bodrum eskort silifke escort pozcu escort mut escort mezitli escort kızkalesi escort

Adana escort Alanya escort Anadolu yakası escort Ankara escort Antalya escort Ataköy escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bahçelievler escort Bahçeşehir escort Bakırköy escort Beşiktaş escort Beylikdüzü escort Bodrum escort Bursa escort Denizli escort Esenyurt escort Eskişehir escort Etiler escort Fatih escort Gaziantep escort Halkalı escort İstanbul escort İzmir escort İzmit escort Kadıköy escort Kartal escort Kayseri escort Kocaeli escort Konya escort Kurtköy escort Kuşadası escort Kocaeli escort Kurtköy escort Maltepe escort Malatya escort Mecidiyeköy escort Mersin escort Nişantaşı escort Pendik escort Samsun escort Şirievler escort Şişli escort Taksim escort Ümraniye escort

Viyana Gezisi- Nisan 2023 - Para Piyasası
  • ALTIN (TL/GR)
    2.296,10
    % 0,83
  • AMERIKAN DOLARI
    32,3306
    % 0,24
  • € EURO
    35,0684
    % -0,17
  • £ POUND
    40,9670
    % -0,13
  • ¥ YUAN
    4,4733
    % 0,20
  • РУБ RUBLE
    0,3504
    % 0,48
  • /TL
    %
  • BIST 100
    %

Viyana Gezisi- Nisan 2023

Viyana Gezisi- Nisan 2023

Ön Hazırlık

Gezilerden döner dönmez içime bir yazma isteği dolar, gelir gelmez ilk fırsatta bir şeyler karalardım. Ancak bu sefer ne böyle bir istek var ne de kafamda oluşturduğum bir şema. Son gezi yazım üzerinden neredeyse 2 sene geçti. Biraz paslandık. Bugün üzerimizdeki pası atmaya çalışalım.

Pandemi sebebiyle hepimizin seyahat alışkanlıkları değişmek zorunda kaldı, evden bile çıkamazken seyahat etmek hayal oldu. Pandeminin resmen bittiğinin duyurulmasına rağmen o tembellik, evde oturma, belki de güven hissi mi demeliyim, bizleri bırakmadı. Daha az mı dışarı çıkar, avm’lere gider olduk acaba?

Bu alışkanlıkları bırakmak zordu, ne zaman aklımdan bir yurt dışı planı geçirsem “hele bir dur, daha dışarıda durum karışık” diyordum. Sonunda eşimin verdiği emirle önce teorik sonra da pratik planlamaya başladım. Hedefim bahar tatili idi. Aklımda ne zamandır Paris vardı. Dokuz sene önce gitmiştim ancak o zaman iki günde tadını çıkaramamıştım. O zaman rota Paris miydi? Sokak gösterileri ve hava durumunu göze alarak Paris’i yaz aylarına kaydırdım ve Orta Avrupa’da yıllardır rüyalarımı süsleyen Viyana’ya diktim gözümü.

Önce direkt uçuşlara baktım, uygun bilet fiyatlarını görünce de 17 Nisan tarihine bileti aldım, bu büyüklükte bir şehre 4 gün yeterdi. Dönüşümüzü de ayarladım. Kaç paraya aldı diyenler için hesabı en sonda yapacağım, merak etmeyin. Amaçlarımdan biri de bir tur şirketi olmadan her şeyi gidip kendimiz deneyimlemekti. İlk defa kullandığım Booking.com’dan uygun bir de rezervasyon yaptım. Çocuklu aileler yeme içme vb. işler dolayısıyla ev tutmak isteyebiliyorlar, hem uygun hem de rahat olduğunu arkadaşlarımın tecrübelerinden biliyorum ancak bizim için  güvenilir ve temiz bir otel odası yeterliydi. Şehrin batı sınırında Burgasse-Stadhalle mevkinde Avrupa’nın en büyük zincir otellerinden B&B Otel’den rezervasyonumu yaptım. Belirleyici etkenler ücret ve metro hattına yakınlık oldu. (İki konuda da mükemmel seçim yaptığımı anladım) İki haftalık süremi ise şehrin gezilecek yerlerini daha önce gidenlerin videolarından ve yazılarından öğrenerek ve Google Maps (GM) hesabıma bu yerleri işaretleyerek geçti. Klasik müziğin merkezlerinden bir şehre gidince Viyana Devlet Opera binası gibi bir başyapıtta konser izlemek istedik. Bilet bulabildik ve iki bileti de gitmeden alabildim.

Aksilik ile Başladık

Check-in işlemi esnasında havayolu firmasının web sayfasına pasaport numaranızı giriyorsunuz, uygunsa yanında yeşil tik görüyorsunuz. Ancak güvenmeyin, başta Avusturya ve Almanya olmak üzere AB ülkeleri geçerliliği 3 aydan az kalmış yeşil pasaportları kabul etmiyor ve bunu havaalanında öğrenebiliyorsunuz. Uzatma diye bir işlem var, Nüfus Müdürlüğü 10 dk.lık bir işlem sonunda pasaportunuza bir soğuk damga vuruyor ve pasaportu yenilemeden geçerlilik süresi 5 yıl uzuyor. Ancak ülkeler bu uyanıklığımızı hoş karşılamıyorlarmış. 1 Eylül 2022’den önce geçerliliği biten pasaportlar ile bu tarihten önce uzatma yapıp Viyana kapılarından Yeniçeri misali dönen çok vatandaşımız olmuş. Bunları nereden mi biliyorum? Uçağımıza 2 saat kala uzatma işlemini yapıp havaalanına son sürat gidip, 10 dk. kala bilet alıp sıraya geçtiğimizde Sun Ekspress’teki görevli arkadaşlarla ve polis memurlarıyla ayrıntılı görüştüğümden. Ben nisanda uzatma yapsam da sonuçtan tam olarak emin olmadan bindik uçağa.

Ayşe Tatile Çıksın

3 saat süren yolculuktan sonra saatlerimizi 1 saat geri aldık, 2 saat sürmüş oldu yol ve Viyana Havaalanına (VIE) indik. Avusturya, Orta Avrupa’nın en gelişmiş demiryolu ağına sahip. Ülke içinde ve yakın ülkelerin tamamını Avusturya Devlet Demir Yolları (ÖBB) çelik ağlarla örmüş. Pasaport kontrolünü sorunsuz atlattık. Her ihtimale karşı İngilizce olarak zaten 4 gün için geldiğimizi, dönüş biletimiz olduğunu, memlekette kurulu düzenimiz olduğunu da ekledim.

Havaalanının iki kat altına indik, Viyana merkeze giden birkaç hat var. Bundan en uygun fiyatlı olanı REX hatları, yeşil CAT hattına binmeyin, aynı yola 6 kat ücret alıyor. Bu ve daha pek çok Viyana ipucunu öğrenmemi sağlayan Youtuber Sacha’ya ayrıca teşekkürler. Bunları öğrenmek için kaç saat video izledim, bilseniz.

Kısaca ulaşıma değinecek olursam Viyana için metro-tramvay hatları tüm şehri sarıyor, başka bir araca ihtiyacınız yok. 1,90 €’ya bir kişi havaalanından merkeze gidebiliyor. € çıktığımız gün 21,30 TL idi. Ben yurt dışında çarpma taraftarı değilim. Yoksa tatile çıkılmaz. 2 TL’ye Türkiye’de sakız bile kalmadı, biz yüksek hızlı trene bindik. Üzerine ister otomatlardan ister havaalanındaki ÖBB satış ofislerinden haftalık ulaşım bileti aldık kişi başı 17,10 €’ya. Bu bilet ile 1 hafta boyunca otobüs, metro; şehir içi tüm ulaşım bedava. Dahası bilet kontrolü ya da turnike yok Viyana’da. Ahlakınız ile baş başasınız. Bazen kontrol olup ceza yazılırmış ama ben denk gelmedim.

Avusturya resmî dili Avusturya Almancası, Almanca ile az sayıda kelime farklılıkları var. Avusturya, Almanca Österreich demek. Batı Germenlerin ülkesi. Nüfusu 9 milyon, yüz ölçümü Konya’nın 2,5 katı. Viyana başkent, nüfus 2 milyon. Şehir 4’e 4 km’lik bir daire. En büyük azınlık Türkler, yaklaşık 350 bin. Sonra da Sırplar. Son yıllarda kaçak giriş arttığından Türk pasaportlara karşı dikkatliler. Kişi başı millî gelir tam 53 bin dolar, bizim 5 buçuk katımız. İklim kışları sert. Yazın serin, vardığımızda 14-15 derece, kapalı bir hava vardı.

20 dakikada saatte 250 km/s hızla Viyana Merkez İstasyonu’na vardık. İsmi Wien Hauptbahnhof. Her büyük şehirde olduğu gibi tüm hatlar burada düğümleniyor, ana aktarma noktası burası.

Günlük 99 TL’ye yurt içi paketimizi yurt dışına açtırmıştık Türk Telekom’dan. İlk servisi almamız biraz sürse de GM’ye gideceğiniz yeri yazar yazmaz hangi metro/tramvay ile gitmeniz gerektiği, kaç dakika bekleyeceğiniz yazıyor.

Yarım saat içinde videolardan aşina olduğumuz renklere ve hatlara uyum sağladık, otelimize vardık. Yolda aktarma yaptığımız tramvaydan izlediğimiz şehir daha ilk andan itibaren bizi büyüledi. Otelde her şey otomatik, anahtar yok, otele ve odaya giriş kapıları şifreli. Wifi vardı. Hemen malzemeleri bırakıp kendimizi saat 16 gibi dışarı attık. 200 metre ötedeki Burgasse-Stadhalle durağı 4 gün boyunca hareket noktamız olacaktı.

1.Gün

Tramvay ile şehir merkezine yakın bir istasyonda indik ve restoranımıza giderken en turistik yerlerden geçmeye başladık. En ünlü yemekleri şinitzel; dana, domuz ya da tavuktan yapılıyor, bizdekinden tek farkı çok ince ve geniş. Yanında Frenk soğanlı hardal soslu haşlanmış patates salatası veriliyor. 15-20 € arası fiyatlar. En çok övülen yere gittik, Figlmüller. Ancak sıra vardı, garsonlar da “rezervasyon only” dediler. Önde 10 kişilik bir sıra vardı, içerisi tıklım tıklımdı. Dana şinitzel de yapmıyorlarmış. Hemen yakında işaretlediğim başka bir mekâna, Zwölf Apostle’a (12 Havari) geçtik. Eski bir şarap mahzeni restorana çevrilmiş ve 3 kat yer altında. Ortalama bir dana şinitzel, yerli Ottakringer birası ile patates salatası aldık. Masalar ve sandalyeler tüm Avrupa’da olduğu gibi küçük ve servis zayıf.

Karnımızı doyurup konserimize doğru Wienna Staatsoper’a yürüyüşe geçtik. Erken vardığımızdan hemen köşedeki ünlü pastane zinciri Aida’ya oturduk. En ünlü tatlıları krema ile servis edilen elmalı turtayı ve Viyana kahvesini denedik. Adı apple strudel. Elmalı tatlı sevdiğimden beğendim. Albay Hans Landa’yı düşünerek mideye indirdik.

Opera binasına insanların girdiğini görünce hesabı ödeyip karşıya geçtik. Gelmeden fotoğraflara ne kadar bakarsanız bakın büyüleyici bir bina. İnsan imrenmeden, her köşesinde fotoğraf çekinmeden edemiyor. Bir de iki saatlik Piotr Beczala konseri bizi mest etti. Bilet fiyatları 15-180 € arası değişiyor, ayakta bile izleniyor. Siz yeter ki müzikler şehri Viyana’da konsere gitmek isteyin.

2. Gün

Havanın en soğuk olacağını düşündüğümüz gündü, dolayısıyla gitmeye karar verdiğimiz iki büyük saraya bugün gidecektik. Otel çok sessiz bir bölgedeydi, kuş sesleri dinleyerek ve yıldızları izleyebilecek kadar sakin bir yerdi. Güzel bir uyku çekip canımız istediğinde kalkıp şemsiye, bere ve atkılarımızı takıp tramvay durağına yürüdük. Bu arada ağustos ayında İtalya ve İspanya turu yapmış biri olarak çok soğuk olmadıkça bahar gezilerinin çok daha zevkli olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim artık.

Neredeyse her durakta birkaç büfe birden var. Bu büfelerde kahvaltılık sandviçler de var, tavuk-et döner ve sosisli yapan Türkis isminde büfeler de. Dönere kebap diyorlar ve hemen herkes ayaküstü yiyor. Biz de iki büyük sandviç ve kahve alarak kahvaltımızı yaptık. Büfedeki genç kız Türk çıktı. Özellikle hizmet sektöründe çalışanların tamamı göçmen. Yerlilerin bu işleri gelenlere devrettiğini gözlemledim.

İlk durağımız Schönbrunn Sarayı’na yarım saatte vardık. Biletleri genelde sıra beklemek istemediğimizden online olarak resmî sitelerinden gelmeden bir saat önce aldık. Siz mümkünse bir gün önceden alın, yoğun olduğu için en erken bir saat sonrasına veriyor. Bir saat süreyi içerideki hediyelik eşya dükkanında ve sarayın ön avlusunda fotoğraf çekinerek geçirdik, bu esnada yağış da başladı. Sarayda 3-4 çeşit tur var. 10,20 ya da bizim gibi 40 odalık turlara bütçenize göre karar verebilirsiniz. İçeri girmeden de geniş arka bahçesini turlayıp tepeye tırmanabilirsiniz. Saray, Avusturya’nın efsane hanedan ailesi Habsburg’ların yazlık sarayı. Güzel çeşme anlamına geliyor, zamanın kralı av esnasında burada bir kaynaktan su içip beğenmiş ve saray yapın emri vermiş. Habsburglar Avrupa tarihine damga vuran İsviçre menşeili bir aile. Soy kütükleri 1020’li yıllara gidiyor ve Meksika’dan İspanya’ya Fransa’dan Almanya’ya evlilik yoluyla yönetmedikleri devlet kalmamış.

Bu arada Viyana’daki tüm musluk suları içiliyor, değerleri itibarıyla Avrupa’nın en güzel suyu. Avrupa’nın kişi başı en çok yeşil alan düşen şehri de yine Viyana. Ülkenin Atatürk’ü diyebileceğim isim Kral Franz Joseph ve eşi Sissi ile efsane imparatoriçe Maria Theressa bu sarayı yazlık olarak kullanmışlar. Şehrin her yanında Franz Joseph’in heykelleri var, yıllarca ülkesine hizmet etmiş son derece mütevazı bir hayat sürmüş, 6 suikast atlatmış bir lider. Eşi Sissi önce kabul görmemiş ama saray entrikaları ile gücü elinde toplamış renkli ve tutkulu bir isim. Bu isimlerin günlerini geçirdikleri saray odalarını Türkçe olarak anlatan ses kayıtları ile 45 dakikada gezdik. Yağmur altında zor bir bahçe turu da yaptık. Nereden baksanız 3-4 saatinizi ayırmanız gerekiyor. Çekim yasak.

Buradan otele uğrayıp ıslanan kıyafetlerimizi değiştirdik ve ikinci durağımız olan Belvedere Sarayı’na yola çıktık. Yaklaşık yarım saatte hemen önünde inip saraya girdik. Belvedere, artık sanat galerisi olarak kullanılan bir saray. Yapımı neredeyse 400 yıl önceye dayanıyor ve şu an bağımsız bir dernek tarafından yönetiliyor. Aşağı ve Yukarı Belvedere ile bahçe ana bölümleri, farklı bölümler de var fakat asıl olay Yukarı Belvedere’de. Sanat meraklıları Gustav Klimt ve The Kiss eserini biliyorlardır. Bu başyapıt ve daha birçok sanat eseri Yukarı Belvedere’de. Burada 10. yüzyıldan kalma ilk dönem Hristiyan tarihi eserleri de gördük, modern sanat eserlerini de. Bazı eserleri fotoğraflamak serbest.

Belveredere’in bizi ilgilendiren kısmı ise sarayın Savoy Prensi Eugene’e (Yucin) ödül olarak yaptırılması. Zira Eugene, 2. Viyana Kuşatması’nda Osmanlı’yı yenen prens.

Kısaca Viyana kuşatmalarından da bahsedelim yeri gelmişken. 1.Viyana kuşatması Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1529 Eylül’ünde başlıyor ve 1,5 ay kadar sürüyor. Lojistik imkansızlıklar sebebiyle ve bir Avrupa ordusunun hazırlandığı haberleri üzerine kuşatma kaldırılıyor.

2.Viyana da benzer. 1683’te Viyana’nın kuzeyinden başlayarak bir kuşatma harekâtı başlıyor. Kuşatma o kadar yoğun ki şehir merkezine 2 km mesafede bulunan otelimin 1 km doğusunda Yeniçeri çadırları kurulmuş. Surlar delik deşik ediliyor ama büyük fedakârlık gösteren Viyanalılar ölülerle surları kapatmak pahasına mücadele ediyorlar. İlk kuşatmadaki gibi Avrupa’nın dört bir yanından çok büyük bir ordu desteğe geliyor ancak 4.Mehmet şehri almadan gelenin kellesi gider dediği için Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa son ana kadar direniyor. Savaşta ise olan kısaca şu: Ön cephede kuşatma yapmaya çalışan ve şehirle çatışan Osmanlı, arkadan gelen güçlü süvari akınları ile iki arada kalıyor ve ordu dayanamayarak dağılıyor. Bir grup Tuna Nehri’ne, bir grup güneydoğudaki ormanlık alana doğru çekiliyor ancak emir komuta birliği kayboluyor ve sadrazam ilk fırsatta idam ediliyor.

Bize anlatılanla fark şu: Bizim Avusturya-Macaristan İmparatorluğu dediğimiz ülkeye kendileri Kutsal Roma İmparatorluğu diyor, yani Roma İmparatorluğu’nun son temsilcisi olarak görüyorlar kendilerini. Biz de neredeyse bütün Doğu’yu işgal ettiğimiz için doğunun tüm orduları olarak görmüşler Osmanlı’yı. Dolayısıyla Doğu ile Batı’nın nihai savaşı olarak görülmüş bu kuşatma ve yenildikten sonra bir daha dikiş tutmadığımız için Doğu’yu biz yendik diyorlar. Bu savaşı böylesine önemli görüp başkomutanlarına saray hediye etmişler. Devam edelim.

Yürüyerek Viyana’da sosyal etkinliklere ev sahipliği yapan Karlkrische meydanına geldik. Burada 2. Dünya Savaşı Anıtı, Karl Kilisesi yan yana. Bu arada Hitler Avusturyalı ve Nazilerin ilk işgal ettiği yerlerden Viyana. Savaşta da şehir büyük zarar görüyor ancak yöneticiler tarihî dokuya saygı duyup aslına uygun inşa ediyorlar şehri. Yoksa büyük oranda harap olmuş Viyana. Alana vardığımızda gençler küresel ısınmaya dikkat çekmek için ufak bir konser veriyorlardı. Kilisede akşamları konser de var. Avrupa genelinde yaygın bir uygulama.

Yola devam ettik ve benim için manevi önemi büyük Viyana Üniversitesine geldik. Viyana Üniversitesi denince akla ilk gelen isim bir dönem burada hocalık yapan Sigmund Freud. 19 yüzyılın şüphesiz en önemli eğitim kurumu olan bu üniversitenin önü afişlerle ve öğrencileri ile dolu. Neredeyse tüm disiplinlerde sözü edilen bir akımdır Viyana ekolü ve 19. yüzyılda dünyanın en prestijli eğitim kurumu kabul edildiğinden burayı görmenin anlamı büyüktü benim için.

Buradan yemek için turistik bir muhit olan Naschmarkt’a geldik. Yüksek puanlı bir yer ararken grill yani ızgara anlamında çok olumlu yorumlar alan bir yere girdik. Tabaklarda gidip gelen kuzu pirzolaları ve kebapları görünce Türk ya da Yunan restoranına girdiğimizi anladık. Yunan nerden çıktı demeyin, döner kesiyor, baklava satıyorlar, hem de ya sokağın karşısında ya da bizim dükkanların yanında. Garsonla yaptığımız sohbet sonucunda sahiplerin Türk olduğunu öğrendik. Dana şinitzele eşim bir şans daha verdi, ben aslen Macar yemeği olan ve ortak tarihten dolayı Viyana yemeklerinde arasında sayılan gulaşı denedim. Oldukça tatmin edici bir yemekti gulaş. Karışık kızartma ve shandy aldık yanına. Üzerine birer bardak kaçak çay da gelmesin mi.

Karnımız doyunca yakındaki bir zincir markete sadece fiyatlara göz atmak için girdik. Enflasyon olmayınca hayatın ne güzel olduğunu bir kere daha gördük.

Akşam ise ünlü kafelerden Gerstner K.u.K. Hofzuckerbäcker’e oturduk. Burada bir başka ünlü tatlıyı, Sacher Torte’yi yedik. Neredeyse tüm keklerine turta diyorlar ve özel tarifleri var. Sacher Torte tatlısına adını veren ünlü tatlıcı Sacher’in ünlü bir kafesi de var ancak bir mekâna girmek için sıra beklemeyi tercih etmem, dolayısıyla yakındaki bu kafeye geldik. Torte çikolatalı kek gibiydi, karamelize şeker parçaları geliyordu dişe. Onun dışında inanılmaz bir yönünü tespit edemedim. Yanında Viyana’nın özel kahvesi Wien Melanj içtim.

3.Gün

Güneşli güzel bir güne uyandık. Daha ince kıyafetlere geçtik ve Hunderwasse’ye yola çıktık. Yol güzergahında yüksek puan alan kahvaltıcılara bir göz attım ve Mariahilf bölgesindeki Vienna Bagels’e denk geldim. Westbahnof’tan kısa bir yürüyüşle kafeye geldik. Kasada sipariş verirken İngilizce bilmediğini anladığım kasiyer bizim aramızda Türkçe konuştuğumuzu anlayıp “Patron Türk” dedi ve arkada oturan bir arkadaşı işaret etti. Kendimizi tanıtıp sipariş verdik ve sevgili Gökmen’le tanışmış olduk. Antalyaspor gibi pek çok spor kulübünde top koşturmuş, doğma büyüme Viyanalı bir Türk’ü, böyle şık ve modern bir işletmenin başında görmek beni mutlu etti. Şu an Viyana’da spor okulları var ve hobi olarak burayı işletiyor. Çevredeki işletmelere göre çok güzel bir yer. Dahası bageller ve yenge hanımın özel tarifi Özbek tatlısı bir harikaydı. Biz sadece yüksek puanı görüp geldiğimizi söyleyince daha da sevindi. Gökmen’in masasında oturan Portekizli arkadaşı ile sohbet ettik. GM’de kayıtlı telefon kendisine ait ve hepinizi bekliyor. Tesadüf eseri iki güzel insan tanıdık. Sohbette dikkatimi çeken Viyanalı olmayan bu iki arkadaşın da yerli insanların kendilerine tepeden baktıklarını, Viyanalıların aile bireylerine dahi mesafeli olduklarını ve bireyselciliğin çok önemli olduğunu söylemeleriydi. Gelişmiş, zengin toplumlarda yaygın bir durum.

Buradan ünlü ressam Friedensreich Hundertwasser’in tasarladığı Hunderwasser evlerine yola çıktık. Güzel havanın verdiği moral ile bu modern sanat eserinin yaşayan insanlara bakıp imrendik. Zira bu apartmanda hâlen yüzlerce insan yaşıyor. Buradan kısa bir yürüyüşle Tuna Kanal’ının etrafında yürüdük ve asıl hedef olan Inner Stadt’a yol aldık. Inner Stadt iç şehir demek ve çoğu kent için kullanılan bir tabir. Haritaya baktığınızda bir şehrin çevre yoluyla çevrelenmiş çekirdek bölümüne özel isimler veriliyor. Viyana’da inner stadt, Paris’te periferik. Belediye binası Rathaus’tan başlayıp aşağı doğru yürümeye başladık.

Bu sektör ulusal meclisi, şehir tiyatrosunu, ünlü Museum Quarter’ı, Habsburg İmparatorluk Sarayını, Albertina ve Sisi müzelerini, Veba Anıtı’nı ve İspanyol Biniş Okulunu içeriyor ve tamamı turistik mekanlar. Meclisin önünde bir turist olarak istediğiniz gibi fotoğraf çekilebiliyorsunuz. Sadece bir ekip arabası var. Müzeler bazı günler kapalı olabiliyorlar, internetten kontrol edin ama giriş ücretleri cüzi.

Sisi Müzesini ve önündeki harika meydanı izledik, lüks markaların dükkanlarını geçtik ve açık havada bir restorana, Chattanooga’ya oturup yerel biraları ile ünlü sosislerinden bir tabak yedik. Oldukça beğendim. Üstüne ünlü dondurmacı Castelletto’dan külahlarımızı doldurduk. Ancak kendimize gelebildik.

Oradan meydana da adını veren, Viyana’nın en ünlü yapısı olan Saint Stephan Kilisesine geldik. Kalp spazmı geçirmeden ama hafif terleyerek kilisenin güney kulesine tam 343 merdiven tırmanarak çıktık. Fotoğraf çekebileceğiniz açık alanın olduğu bölüm kuzey kulesi ve asansörle çıkılıyor ama daha alçak. Soluklandıktan sonra inişe geçtik, yolda denk geldiklerime “almost done, last 50” diyerek moral vermeye çalıştım ancak zirveye yaklaştıkça “bastard, lied” bağırışları geldi.

Ünlü besteci Mozart’ın hayatının bir dönemini geçirdiği Mozart Evi’ni ziyaret ettik. Üzerine en güzel programı zamanında bitirmenin verdiği mutlulukla iç şehrin sokaklarında dolaşmaya başladık, hava akşama doğru serinledi. Kapanışı nerede yapalım derken birkaç yerde şubesi olan L’osteria isimli yüksek puanlı pizzacıya girmeye karar verdik. Ne de olsa hamburger ve pizza en büyük zaafımız. Yüksek müzik eşliğinde son dönemde yediğim en güzel iki pizzayı ve başarılı bir aperol splitz’i denedim. İçerisi çok kalabalık, fiyatlar normalin biraz üstü ancak lezzet ve servis iyi.

Üzerine sabah gezdiğimiz rotayı akşam ışıklarıyla görmek için ufak bir tur yaptık ve ünlüler ünlüsü Cafe Landtman’a girdik. Sabah önünde metrelerce sıra olan kafenin önemi 1873’te açılması, açıldığında beri el değiştirse de aralıksız hizmet vermesi, Gustav Mahler, Sigmund Freud ve Emmerich Kálmán’ın en uğrak yerlerinden olması. Akşam 10’da kapanıyor. Kapanışa yakın gittiğimizde dahi içeride yemek yiyen masalar dolusu insan vardı. Çok ünlü mekanların ortak özelliği ukala garsonlar ve yavaş servis. Biz yine de bu serin havada, yıldızlar altında ve belki de Sigmund Freud’un kitap okuduğu masada oturma şansına eriştik.

Ardından kuzeye doğru sabah panoramik metro turumuzda gözümüze çarpan yapıları bulmak için yollara düştük. Az ileride Viyana Üniversitesinin ek binalarından birine ve önünde akşam sohbeti yapan gençleri, biraz daha ileride Votiv Kilisesine rastladık. Votiv, adak demek. Kral Franz Joseph hayatı boyunca yukarıda bahsettiğim gibi 6 suikasta uğruyor. Böyle koruma ekibi düşman başına. Son ciddi teşebbüs bir Macar’dan sokak ortasında bir bıçakla geliyor zira Macarlar bizim Avusturya-Macaristan İmparatorluğu dediğimiz yapıdan rahatsız ve bağımsızlık istiyorlar. İşte bu girişimden sonra krallığın önde gelenleri Kral ölmediği için adak adıyorlar ve bu kiliseyi yaptırıyorlar.

Hemen ileride de Jason Bourne serisinden hatırlayacağınız Hotel Regina’ya denk geldik. Geniş parklarda ılık havayı fırsat bilen gençler ve evsizler eğleniyorlardı.

4. Gün

Sabah otelden çıkış yaptık, uçağımız öğleden sonra olduğundan valizlerimizi otelde bırakmak istediğimizi söyledik. Kibarca kabul ettiler, zira odada pek çok başka valiz de vardı. Yürüyüşlerimiz esnasında gözümüze ilişen bir kafede çeşit çeşit baharatlı ekmek ve sandviçle iyi bir kahvaltı yaptık. Viyana hamur işinde ve tatlı konusunda gerçekten çok başarılı. Hava yine çok güzeldi. Önce fiyatlara bakmak için birkaç giyim mağazasına girdik. Şehir tiyatrosu yanındaki geniş Burggarten’a gittik. Önceki gezilerimde de güneş gören Avrupalının hemen şort tişörte geçtiğini, üzerindeki çıkarıp güneşlendiğine şahit olmuştum. Bahçede herkes güneşleniyor, piknik yapıyordu. İnsana değer veren, şehrin göbeğine bu kadar büyük dinlenme alanları yapan ülkeye imrendik.

Opera binasına ve şehrin en büyük parkı olan Stadpark’a yürüdük. Ortasında geniş bir göl, Cuma günü bu kadar insanın nasıl dışarıda olduğunu merak ede ede parkı gezdik. Tam su kenarına oturup ördekleri seyre daldık. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamamışız. Tramvay ile otelimize dönüp valizlerimizi aldık ve Viyana Merkez İstasyonundan ÖBB treni ile havaalanına ulaştık. Gelişte olmasına rağmen dönüşte merkez istasyondan direkt hat yokmuş, Rennweg’den aktarma yaparak 25 dakikada ulaştık. 40 dk. rötarlı şekilde ülkeye döndük.

Sonuç

Son notlar: Viyana havaalanında 3 terminal var, bizim uçaklar genelde görece küçük 3.terminalden. Pasaport kontrolünden geçip Free shop bölümüne girince orta boy bir markete yönlendiriyorlar herkesi, tek market bu sanıyorsunuz. Çok büyük olmamakla birlikte ileride farklı mağazalar da var.

Hintli bir güvenlik görevlisi bayramımızı kutladıktan sonra defalarca sorunsuzca uçağa bindiğim One Million parfüm şişemi valizimden çıkardı. Kendisi bu satırları okuyorsa teessüflerimi iletiyorum.

Gidiş geliş biletlerini uygun aldık. Uygun bir otelde kaldık. Gün boyu her fırsatta bir şeyler yiyip içmeye çalıştık. Hem enerjimizi muhafaza etmek hem de gezinin hakkını vermek için. Ulaşım ve konaklama hariç müze/konser biletleri dahil yaklaşık 700 € harcamışız.

Çok beğendik, çok eğlendik, Viyana’yı çok sevdik. Darısı başınıza.

YORUMLAR YAZ
eskort Mecidiyeköy eskort Şişli eskort Bakırköy eskort Halkalı eskort Avcılar eskort Şirinevler eskort Bahçeşehir eskort Taksim eskort Beşiktaş eskort Kartal eskort Kadıköy eskort Ümraniye eskort Anadolu Yakası eskort Maltepe eskort Beylikdüzü eskort Pendik eskort Avrupa yakası eskort Adana eskort Kocaeli eskort Antalya eskort Gaziantep eskort beşiktaş eskort ataköy